Mevlid Nedir?
Sözlükte “doğum yeri ve zamanı” manasına gelen mevlid kelimesi, yaygın bir şekilde Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.v) doğum zamanı için kullanılmaktadır. Resûl-i Ekrem (s.a.v) milâdî 571 yılının Rebîülevvel ayının 12’sinde ve gündüz dünyaya gelmiştir. Sahih rivayetlerle aktarıldığına göre bu gün pazartesi günüdür.

İlk Mevlid Kutlamaları
Hz. Peygamber (s.a.v.), sağlığında doğum yıl dönümünü kutlamamıştır, fakat aşığıda da belirtileceği üzere bu günü oruç tutarak geçirmiştir. Allah Resûlü (s.a.v.) ümmeti üzerine yük olmaması için böyle bir tavsiyede de bulunmamıştır.

Osmanlı’nın ilk yıllarında resmi olmasa da kutlamaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak ilk resmi kutlama III. Murad zamanında (1588) başlatılmış ve bu kutlamalar Sultan Ahmed Camii’nde yapılmıştır. Bu uygulama daha sonra bütün Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır.

Mevlid Kandili’nde Yapılacak İbadetler
Resûlullah’ın (s.a.v.) doğum yıld dönümlerinde okunan mevlidleri saygı ve huşû içinde dinlemek, O’nun (s.a.v) mübarek ruhuna salat ve selam okumak hiç şüphesiz sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v) olan sevgi ve bağlılığın bir ifadesidir. Dolayısıyla dine aykırı hususlar barındırmayan mevlidlere katılmak ve dinlemek mevlid gecelerinde yapılacak güzel işlerden sayılır. Çünkü okunan her mevlidde Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.), âline ve ashabına çokça salatü selâm getirilir. Salatü selâm okumak ise hem Kur’an’da hem de hadis-i şeriflerde bizlere emir buyrulmuş hususlardandır.

Mevlidlere katılmak kadar kendi evinde yahut bir başka mekanda mevlid tertip edip insanları davet etmek, burada insanları doyurmak ve bütün bunları Allah Resûlü’nün (s.a.v.) doğumu vesilesiyle bir sevinç nişanesi olarak yapmak oldukça önemlidir.

Bu ve diğer mübarek gecelerde kişi kendisinin, ailesinin ve tüm müslümanların selameti, affı ve mağfireti için dualar etmeli, kazâ namazları varsa onları kılmaya çalışmalıdır. Mevlid günü oruç da tutulabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) pazartesi orucunun faziletini sorduklarında doğduğu gün olduğunu söylemiştir. Yine bu günlerde sürekli Kur’ân-ı Kerîm okumalı ve ibadete gayret sarfedilmelidir.


Mevlid Kandili Sohbeti

Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece Mevlid Kandili olup, Efendimizin doğum yıl dönümüdür. Bütün İslam âlemi her yıl yeni bir heyecanla, insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Bu kandil, Allah’ın bütün insanlığa rahmet elçisi olarak gönderdiği Peygamberimiz’i (s.a.v) ve getirmiş olduğu ilahi mesajı anlamak için önemli fırsatlar sunmaktadır. Böyle bir gecede kainatın en büyük olayı vukua gelmişti. Bu mubarek gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan karanlıklar içinde bunalan beşerin hayat ufkunda ilahi bir nur doğdu. Hz İbrahim’in (a.s) yaptığı duaya Hz İsa’nın (a.s) müjdesine Hz. Amine’nin rüyasına mazhar olan Hz. Muhammed Musatafa (s.a.v) doğdu.

Hz. Âdem’den (a.s.) beri devam eden tevhit inancını yeniden canlandıran Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) doğumu, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Peygamberimizin risaletiyle, insanlık üzerine çöken kara bulutlar dağılmış, cehalet, haksızlık ve zulüm sona ermiştir. Kadın bir ticaret metaı olmaktan çıkmış ve toplum içindeki itibarlı yerini almıştır. Çünkü âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’in getirdiği İslam Dini, insanlık değerlerine ve tevhit inancına ters düşen her şeyi ortadan kaldırmak amacıyla gönderilmiştir.

Peygamber Efendimiz de bu hak dini insanlara tebliğle görevlendirilmişti. Onun hayatını incelediğimiz zaman, bu görevini yerine getirebilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçmadığını görürüz. O da diğer bütün peygamberler gibi Allah’ın (c.c) emirlerini eksiksiz olarak insanlara duyurmuş ve uygulamalı olarak göstermiştir. Yüce Allah, bütün insanlık için rahmet olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle takdim etmiştir: “Andolsun ki Allah mü’minlere kendi içlerinden; onlara Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arıtıp temizleyen onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” Allah Teâlâ, O’nu (s.a.v) bir ümmet ve millete değil bütün insanlığa ve hatta alemlere rahmet olarak göndermiştir.

Efendimiz (s.a.v)’in doğumunu anlamktan asıl gaye cihanu şümul olan nübüvvet ve risaletini Allah’a olan tevekkül ve itimadını yüksek ahlakını insanlık ve merhametini insaf ve adaletini sabır ve sebatını kerem ve cömertliğini kanaat ve zühdünü fazilet ve şecaatini anlamak ve bütün bunlarda kendisine uzanma azmini tazelemektir. Yüce Allah’ın sevgisine ve mağfiretine mazhar olmanın sebebi de O’nun (c.c) sevgili Peygamberi’ne (s.a.v) uymaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Habibim de ki Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bedeni ve ruhu temiz idi. Onun temizliği ve güzelliği yüzünden belliydi. Güler yüzlüydü O’nu bir defa görenler huzurundan ayrılmak istemezlerdi. Her haliyle sakin vakarlı daima düşünceliydi. Konuşması tatlı ve çekici idi. Yapmacıktan ve görünüşten hoşlanmazdı. Sözlerinde açık ve sade işlerinde samimi idi. İnsanların en güzel ve temiz giyineni ve en cömerdi idi. Yoksulluktan korkmadan verirdi. Ümmetini çok severdi. Tek kelimeyle o her haliyle alemlere rahmetti. İnsanların işlerini kolaylaştırırdı zorluk çıkarmaktan çekinirdi. Kolaylaştırın zorlaştırmayın müjdeleyin korkutmayın buyururdu. Bulduğunu yer yiyecekleri arasında tercih yapmazdı. Acıkmadan yemez doymadan kalkardı. Evinde iyi geçimli tatlı sobetliydi. Hz Enes (r.a)’u onu şöyle anlatıyor: “Peygamberime on yıl hizmet ettim bana bir of demedi, yaptığım bir iş hakkında bunu niye yaptın veya yapmadığım bir iş için niye yapmadın diye azarlamadı. O hiç kimseye haksızlık yapmadı haksızlıktan nefret ederdi”.

Unutmamalıyız ki; “Hz. Peygamber (s.a.v), hicret gecesi hayatı için, Bedir günü askerleri için, Hendek günü Medine-i Münevvere için taşımadığı telaş ve endişeyi vefatından sonra tebliğ ettiği din ve arkada bıraktığı ümmeti ve insanlık için taşımıştır. Bu tür kandiller ve kutlu zaman dilimlerinde bir kez daha Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) olan bağlılığımızı, O’na karşı göstermemiz gereken hürmet ve muhabbetimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekmektedir. O’nu (s.a.v) yaratılmış olan her şeyden çok sevmek ve bu sevginin en belirgin alameti olarak da her hususta O’na ve getirdiklerine tâbi olmak boynumuzun borcudur. Çünkü O’nu (s.a.v) sevmek, Allah’ı (c.c) sevmektir; Allah’ın rızasına tâlip olmaktır. Kandilinizi tebrik ederken, hutbemizi şu ayeti kerimenin meali ile bitiriyoruz: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”

Bir Yorum Yaz